'Beyaz Ölüm'ün Gölgesinde Yeşil Umut Arayışı: Malatya Tarımı İklimin Pençesinde

Cebraİl Kandemir

Malatya'nın ve bölgenin altın sarısı umudu, her bahar beyaz bir örtüyle müjdelenir: Kayısı çiçekleri. Ancak son yıllarda bu beyaz, ne yazık ki bereketi değil, çoğu zaman buz gibi bir çaresizliği, bir 'beyaz ölümü' simgeler oldu. İklim krizi, hoyrat elleriyle bu kadim topraklara musallat olurken, tek ürüne saplanmış Malatya ve bölge tarımı, her geçen yıl daha derin bir yara alıyor.
2025 Nisan'ının o beklenmedik karı ve ardından gelen amansız don, sadece bir yıllık hasat kaybı değil, aynı zamanda toprağa duyulan inancın, geleceğe dair umudun da buz tutması anlamına geldi.

Kayısının Kırılgan Dansı:
Tek Ürünün Riskli Oyunu
Nesillerdir bu toprakların can damarı olan kayısı, Malatya çiftçisinin hem gururu hem de en büyük sınavı haline geldi. Toprağın bereketi, iklimin cömertliği üzerine kurulu bu monokültür, artık küresel ısınmanın dengesiz dansına ayak uyduramıyor. Bir gecelik don, bir yıllık emeği silip süpürüyor, üreticiyi borç batağına, umutsuzluğun karanlığına itiyor. Neden hala bütün yumurtaları aynı sepete koyuyoruz? Neden bu denli kırılgan bir sisteme mahkum kalıyoruz? Bu sorunun cevabı, belki de geleneksel bağlılıkta, alternatiflere dair yeterli bilincin ve desteğin olmayışında yatıyor.
Yeşeren Alternatifler,

Canlanan Umutlar:
Toprağın Çok Sesliliği
Ancak umutsuzluğa yer yok. Bölgemizin kadim toprakları, sadece kayısının altın sarısı rengine hapsolmuş değil. Bu bereketli coğrafya, farklı renklere, farklı tatlara da ev sahipliği yapabilir. Dona karşı daha dirençli, daha geç çiçeklenen ceviz, badem, elma, armut gibi meyve türleri, bu topraklarda yeni bir umut filizi olabilir.
Ve elbette, hayvancılığın o sıcak nefesi... Yüzyıllardır toprağın ve insanın yoldaşı olan hayvanlar, modern yöntemlerle yeniden ele alındığında, tarıma bambaşka bir boyut katabilir. Küçükbaş hayvancılık, arıcılık, sadece ek gelir kaynağı olmakla kalmaz, aynı zamanda toprağın biyoçeşitliliğini de zenginleştirir, sürdürülebilir bir tarım döngüsüne katkı sağlar. Neden gençlerimiz sadece kayısı bahçelerinde değil, modern hayvancılık tesislerinde de geleceği inşa etmesin?

Peki bu Kimin Sorumluluğu?
Bu yaşananlar, sadece doğanın bir cilvesi mi? Yoksa biz de, sistem de hatalı mıyız? Yetersiz araştırma, üreticiye yönelik yetersiz bilgilendirme ve destek, etkin bir tarım sigortası sisteminin kurulamaması... Bütün bunlar, çiftçimizi iklimin acımasızlığına karşı savunmasız bırakmıyor mu? Yerel yönetimler, tarım örgütleri, üniversiteler, bakanlık vs... Herkesin bu konuda bir sorumluluğu yok mu? Neden hala günü kurtaran pansuman çözümlerle vakit kaybediyoruz? Neden uzun vadeli, bilimsel temellere dayanan, sürdürülebilir tarım politikaları geliştiremiyoruz?

Yüreğin Sesi, Toprağın Fısıltısı:
Yeni Bir Başlangıç
Ey bölgemizin emektar çiftçisi! O don tutmuş dallardaki çaresizliği, o çatlamış topraklardaki hüznü derinden hissediyoruz. Ama bilin ki, bu topraklar küllerinden yeniden doğacak güce sahip. Yeter ki biz, o yeşil umudu yeniden yeşertmek için cesur adımlar atalım. Alternatiflere yönelelim, hayvancılığı kucaklayalım, bilgiyi ve bilimi rehber edinelim. Ve en önemlisi, yalnız olmadığımızı bilelim. Devletin, yetkililerin de artık bu feryada kulak vermesi, üreticinin yanında durması, desteklerini esirgememesi gerekiyor. Kaybettiğimiz sadece bir hasat değil, bir kültür, bir yaşam biçimi. Gelin, o yaşamı yeniden inşa edelim. 'Beyaz ölüm'ün gölgesinde, yeşilin bin bir tonunu bulalım...

Cebrail Kandemir

Bülten

Bakmadan Geçme