Dünyaca Ünlü Yazar Anlayışı Anlattı

Dünyaca Ünlü Yazar Anlayışı Anlattı

Kişisel gelişim alanında 78 eşsiz eseri bulunan ve kitapları 73 dile çevrilen tek Türk yazarı olan Akif Manaf TGRT EU'da yayınlanan, Arzu Budak'ın sunduğu “Burada Her Şey Var” programına konuk oldu. Kitapların editörlüğünü üstlenen Merve Tanrıverdi'nin de katıldığı programda dünyaca ünlü yazarın “Anlayış Nedir ve Nasıl Anlayışlı Olunur?” kitabı ana gündemi oluşturdu.
Programda ilk soru “Anlayış kitabını yazmaya neden ihtiyaç duydunuz?” sorusu oldu.
Dünyaca ünlü yazar Akif Manaf bu soruya şöyle yanıt verdi: “Şimdi küresel toplum olarak görüyorsunuz, bilim adamları hatta tarihini veriyor. Üçüncü Dünya Savaşı'nın eşiğindeyiz. Savaşlar bitmiyor, savaşların neden olduğu şiddet ve mülteci akınları… O da büyük problem, sorun üzerine sorun ve dünya bu sorunlarla baş edemiyor. Neden acaba? Neden, anlayışsızlıktan. Anlayış eksikliğinden savaşlar, şiddet, çatışmalar, kavgalar devam ediyor. O yüzden bu konu çok önemli ve bu kılavuzu küresel topluma sunuyoruz.
İnsan nasıl daha anlayışlı olur? Genelde insan kendine bakınca kendini anlayışlı görüyor. Ama aslında bir anlayış eksikliği var ki sorunlar bitmiyor. Bu, nerede başlıyor? Öz anlayış eksikliğinden çünkü insan evladı kendini tam da anlamıyor. Öz anlayışı yok. Kendine anlayışlı olmayan insan başkalarına da anlayışlı olamıyor ve sürekli sürtüşmeler, kavgalar, okulda, işte, mahalle arası, çeteler arası, ülkeler arası çatışmalar devam ediyor. Biz de onun tanığıyız, görüyoruz. Ne yapacağız diyoruz, işte ne yapacağız? Kendinle başlayacak.”
“Peki, kendine anlayışlı bir insan nasıl olur, öz anlayış nedir?” sorusu üzerine Manaf şunları söyledi:
“Her şey öz anlayışla başlıyor. İnsan kendini anlamalı. İnsan nedir aslında? İnsan, iki önemli unsurun birleşmesidir. Bir fiziksel enerji beden, bir de bilinç enerjisi. O ikisi birleşiyor ve insan bünyesi oluşuyor. Geçici bedenle ebedi bilinç. Bedenin ölümü ile bilinçli yaşam devam eder. Bireysel kaybolmuyor. İşte insan bunu anlamalı. Kendinin bileşenlerini ve bedenin geçici olduğu, bilincin ebedi olduğunu anlayınca bu fani şeylerin peşinde koşup kavga etmez. Çünkü genelde küresel toplumun genel eğitimi çocukları hırslı yapıyor. En iyi öğrenci ol, en iyi eğitimi al, en iyi işin olsun, en iyi eşin olsun ve insanlar kendini buna kaptırınca kavgalar bitmiyor. Artık anlayışı düşünmüyorlar.
Bunların geçici olduğunu anlayıp, içindeki o öz bilincin ebedi olduğunu anlayınca, öz anlayış da çiçek açmaya başlıyor. Bunun için ne yapmalı insan? Derin bir nefes alıp, özüne odaklanmalı ve özüne odaklanınca öz anlayış gelişmeye başlar ve kendini anlayan insan başkalarını da anlamaya başlayacak.”
Dünyaca ünlü yazar Akif Manaf “Pandemi bir türlü bitmiyor, size göre bunun nedeni nedir?” sorusunu şöyle yanıtladı:
“Bunun nedeni de anlayışın düşük olması. Pandemi başladığında insanlar çok rahattı, gevşek davranıyordu. Umursamadılar; büyüdü, arttı, her yere yayıldı. Bu küresel toplum için geçerli, 7 milyar insanı konuşuyorum. Artınca da bütün bu kapatmalar, ekonomik zorluklar, her şey başladı. Sonunda hızla aşı da üretildi. Yani insanlara sunuldu. Şimdi de çoğu insan yan etkilerden çekiniyor. Aşı da olmak istemiyor, maske de takmak istemiyor. Bazen arkadaşları görüyorum, maske takmıyorsun diyorum. Covid yok artık diyor. Ondan sonra beş günden sonra hastalanıyor. Şimdi bu anlayış eksikliğinden başlıyor. Bunun da temelinde öz anlayış eksikliği var. Çünkü kendini korumayı bile düşünmüyor. Kendi zarar görecek o virüs olunca. Onu da düşünmüyor.
Nereye bakarsan temelde anlayış konusu var. Çok da insanların aklına gelmiyor bu. Ama aslında bizim temel, küresel sorunumuz anlayış düşüklüğü. O yüzden kişisel olarak her birey hem kendine hem de çevredekilere anlayışla davranmalı ve anlayışla bakınca, ilk önce kendini anlayıp, ondan sonra karşıdaki insanı anlayınca ki kimse kimseyi dinlemiyor; birini anlamak için bir dakika en azından dinlemek gerekiyor. Aynı zamanda herkes konuşuyor. İşte o yüzden de artık o anlayış gelişmiyor, gelişmeyince herkes kendini dayatıyor.
Dayatmalar, küresel bir hastalık bu. İlla kendini dayatacak. Yani ekonomik, politik, ideolojik düzeylerden bireye kadar bir dayatma içinde yaşıyoruz. Çünkü çocukluktan beri 7 milyar insan buna alışmış. Çocuklara bir şeyler dayatılıyor. Onlarda anlayış geliştirilmiyor. Çocuğa sorulmuyor; sen ne düşünüyorsun, sence nedir? Çocuğa sorulmaz. Sen ne düşünüyorsun? İki, üç yaşındaki çocuğa sorulmaz. Emir komuta; bunu yap, kalk, in bir askere dönüştürmeye çalışıyorlar. Çocukta öz anlayış gelişmeyince başkalarına da öz anlayış gelişmiyor.
Görüyoruz ki, ergen artık intikam almaya başlıyor. Ona anlayış gösterilmemiş, o da göstermek istemiyor, çatışmalar artıyor. Ergenlerin çatışmalarını biliyorsunuz. Sonra artık genç olunca, şimdi artık her türlü isyanlar ortaya çıkıyor. Oradan başlamalı, çocuklara anlayış verilmeli. Hem gösterilmeli hem de onların kendilerine karşı fikri, anlayışı gelişince, temelden başlarsak, çocukların kafalarına vurmazsak eğer, o zaman anlayış yerine oturacak.
Dünyaca ünlü yazar, “Genel olarak bu anlayışsızlık nereden geliyor, insanlar nasıl bu kadar anlayışsız olabiliyor ve ego, bununla ilgili neler söylemek istersiniz?” sorusunu ise şöyle yanıtladı:
Şimdi ego benlik demek, o insanın temelinde olan benlik hissi. Çocuklukta iki, üç yaşlarından o benlik duygusu gelişmeye başlar. Çünkü bebekte benlik duygusu yok, ona ego diyoruz. Sonra o ego, kristalize olan ego diyoruz. Ona da bencillik diyoruz aslında. Sadece kendini düşünüp, başkalarını düşünmemek olayı. Maalesef bu artıyor küresel toplumda. İster istemez insanlar daha çok kendilerini düşünüyor. Kendini daha çok düşünen insan doğal olarak başkalarını düşünmez ve anlayışsız olur. Şimdi temelinde bu benlik duygusu bencilliğe dönüşen ve ayakta kalma dürtüsü, yani hayatta kalma. Şimdi bunu görüyoruz. Pandemi de var, dünya çapında insanlar ayakta kalmaya çalışıyor. Hem hastalıktan ölenler var, hem kapanma sonucu ekonomik problemler var. Herkes ayakta kalmaya çalışıyor. Bu ayakta kalma savaşında bencillik artmaya başlıyor. O zaman da insan anlayışlı olamıyor. Şimdi bu kristalleşen egoyu ve bencilliği görmek çok önemli. Bunun için de insan anlayışı geliştirmeli. Bunu anlamalı. Burada her şeyi görüyoruz.
Dönüp dolaşıp anlayışa geliyor. Yani “anladın mı?” diyoruz çocuklara. “Anladın mı beni?” diyoruz, herkes “anladın mı?” soruyor. Ama ne kadar anladı? Kendini anlamıyorsa bu kesin, psikolojik olarak kişi başkalarını anlamaz ve bencil insan anlayıştan yoksun oluyor. Bunun eğitimini almak gerekiyor. Yani sonuçta, insan evladı o noktaya gelmek için, insan düzeyine gelmek için, çünkü maalesef insanda da hayvani dürtüler var. İnsan bir aradadır, bir yolculuktur, insan yolculuğu… Hayvani dürtülerden, insani anlayışa bir yolculuktur aslında bu.
Bazen görüyoruz ki ne kadar insani anlayış var kişide. O yüzden bunu öğretmek gerekiyor. Bunun eğitimini vermek gerekiyor ve kitaplar da o eğitimin bir temelidir. Bunu biz çocukluktan öğretip, sonra da kişi kendi kendine öğreterek, bu şekilde anlayışı geliştirerek, toplumdaki sorunları çözebiliriz. Şu anda seçimler konuşuluyor, birçok olaylar konuşuluyor. Bunlar da anlayışa dayanan şeyler. Ama toplum bunu geliştirmezse, görüyoruz ki sorunlar çözülmüyor.”
Manaf, “Pandemi sebebiyle depresyonda olan insanların sayısı arttı. Bu depresyonu nasıl azaltabiliriz?” sorusuna ise şöyle yanıt verdi:
“Depresif insan nasıl oluyor? Tabi şimdi hastalık var, korku var, endişe artıyor. Korkan insanın da neşesi düşer ve depresif olur. O depresif haller artınca bir noktada depresyona dönüşüyor. Yani sürekli mutsuzluk ve istatistikler de bunu söylüyor. Küresel toplumda şu an depresyon artıyor. Biz de küresel toplumun parçası olduğumuz için, artıyor. Belki de çocuklarda daha az, çünkü onlar oynamak ister. Sorumlulukları daha az. Yetişkinler depresyonda olunca çocuklara da yansıyor. Çocuklar daha çocuksu oynamak ister.
Yetişkinler depresif ise, ebeveynler, eğitmenler, tabi ebeveyn nasıl ailesini geçindirecek düşünüyor. Düşününce de depresyona giriyor. Bu çocuklara da yansıyor. Buradaki olay; “insan neden depresif?”. Bundan başlamalı. Şimdi günümüzün insanı, sağ olsun tıp tabi büyük başarılar var. Herkes antidepresana koşuyor. Depresiflik geçmiyor, sürekli mutsuzsun. Danışmanlar diyor ki al sana bu mutluluk hapını daha iyi hissedeceksin, daha iyi hissediyor. Ama sonuçta bağımlılık oluşuyor ve kişi gizli bir depresyona giriyor. Depresif haller devam ediyor. Oysaki bunun önlemi yine de anlayıştan geçer. Yani her insan, bu bir teknik aslında, sayısız teknikler sunuyoruz “Anlayış Nedir ve Nasıl Anlayışlı Olunur?” kitabında da.
İnsan mutsuz olunca; ona depresif diyoruz. Mutsuz, depresif olunca bunu anlamalı, düşünmeli. “Şu an neden mutsuzum?” düşünecek. Bu düşünce oluşunca, sadece kendisine sorunca çözüm de gelecek. “Neden mutsuzum?” İşte bir sorun mu var, eşle bir sorun mu var, çocuklarla anlaşamıyorum vs. Bu soruyu sorup, yanıtını arayınca, sormak çok önemli. Çünkü düşünmüyor, mutsuz olan insan ne yapıyor? Televizyon açar, tatlı yer, çikolata yer, yemek yer. Mutsuzluktan kaçmaya çalışıyor. Ama önemli olan sen bir düşün, sor kendine. Ama sorunca da bak; bunu deneyin, seyircilere söylüyorum, göreceksiniz mutsuzluk azalmaya başlayacak: Ne zaman ki sen anlayış yoluna girdin, duygular dönüşmeye başlıyor, pozitifleşiyor.
Mutsuzluğun, depresif halin temelini bulunca; müdür beni azarladı, o yüzden. Onun üzerine düşününce, azarladı ama önemli değil. Ben şunu yaparım, bunu yaparım, düzeltirim hataları deyince hemen depresif hal geçecek. Anlayış depresyonu yok edecek. Soruyu soracak kendine ve o soru sormakla ilgili. Herkes bunun şahidi olabilir. Bir başlayın o analize, görecek insan; hemen depresif hal azalıyor. Çünkü zihin devreye giriyor, zekâ tetikleniyor; sen çözümü arıyorsun. Neden mutsuzum? Çünkü eşimle kahvaltıda tartıştım. Onun kalıntıları. Tamam o zaman, hemen ona bir çiçek alayım, hemen onu bir arayayım, bir güzel söz söyleyeyim. Depresif hal hemen geçecek. İnsan hemen rahatlayacak. Çünkü depresif haller birikince kalıcı mutsuzluğa geçiyor. Ondan sonra artık gidip antidepresan almaya başlıyorlar. Oysaki çözüm sendedir. Çözüm sizdedir. Çözümü bulun, çözüm de anlayıştadır. Kendini anla çözümleri bulacaksın.
İnsanlar çoğu zaman anlayışlı olma rolünü oynar. Neden anlayışlı oluyor, çünkü karşılığında bir şey bekliyor. Eşine, dostuna, arkadaşına karşı anlayışlı rol oynuyor. Çünkü karşılığında belirli bir istekler var onların karşılanmasını istiyor. Öyle bir anlayış, suni bir anlayış işi kurtarmıyor. Sadece kendin için, almak için anlayışlı olunca, anlayış rolünü yapınca iş gelişmiyor çünkü devamı gelmiyor. O yüzden bencil istekleri karşılamak için değil, gerçekten karşı tarafı anlamak için anlayışlı olmak gerekiyor. Kendini anla, karşındakini anla.”
“Bencillik ve fedakârlık nasıl dengelenir?” sorusu üzerine Akif Manaf şunları söyledi:
Bir parça bencillik olacak, hayatta kalma. Besleneceksin, hayatta kalamazsın. Ama onun aşırıya kaçması, tabi bencilsin ama o bencil istek dayatmaya geçince, o zaman anlayış da buharlaşmaya başlıyor, kavga çıkıyor. Sonuçta nereye kadar dayatacaksın ve her şey bozuluyor. O dozu da insan kendini anlayarak bulmalı. Yani bencil istek ne kadar önemli, onu anlamak gerekiyor. Bazen de önemsiz oluyor, insan dayatıyor. Yani zorluyor. Ama anlayışlı olunca, bu istek ne kadar önemli bakınca, bir de görüyor ki bu istek çok da önemli değil. Daha önemli başka şeyler var.
Ayrıca da burada böyle bir psikoloji, çok ince bir çizgi var. Çoğu zaman biz karşı tarafın, sonuçta sevdiğimiz insanların isteklerini karşılayınca, onları düşününce daha mutlu oluyoruz aslında. Çünkü kendi isteklerinin peşinde koşarsan yalnız kalırsın ve yalnızlık acı vermeye başlar. Ama karşıyı düşünüp onun isteklerini göz önünde bulundurunca, daha mutlu oluyorsun. Çoğu insan bunu anlamıyor işte. Anlayış yetmiyor. Diyorsunuz ya fedakârlık. Fedakârlığın büyük bir getirisi var. Ama orada da aşırıya kaçmayacaksınız. Ama o da insanı daha çok mutlu edecek bir durum.
Programda dünyaca ünlü yazar Akif Manaf'ın 78 kitabından birisi olan Aşk Nedir ve Nasıl Yaşanır? Kitabı da ilgi odağı oldu. “Bu kitapta aşk ile ilgili neler var?” sorusunu Manaf, aşk ve anlayış ilişkisi üzerinden açıklayarak şunları söyledi:
“Bu bir aşk kılavuzudur ve bunun çok örneği var. Çünkü insanlar aşkı da maalesef anlamıyor. Yine anlayışa dönüp geliyoruz. Günümüzde genelde eğer bakarsanız, aşk olan aşk hikâyesi şundan ibarettir. İnsanlar yalnızlık çekiyor, bir ortak arıyor. Bir kişiyle yalnızlığını paylaşıp mutlu olmaya çalışıyor, biriyle anlaşıyor ve onlar mutlu olmaya çalışıyorlar. Uyumlu olunca buna aşk diyoruz. Tabi, aşk deyince içinde cinsellik de var. Cinsel uyum olunca aşk diyoruz ve insanlar beraber oluyor. Ama kısa bir süre sonra kavgalar, tartışmalar başlıyor. Çünkü devreye yine de anlayışsızlık giriyor, yine bencil isteklerin dayatılması giriyor ve aşk bozulmaya başlıyor.
Bu kılavuzda şunu anlatıyoruz. Aşk doğal olarak sen onu yaşatmak istiyorsan, başlangıçta o çiçek açıyor. Sonra sen onu besleyemiyorsun doğru dürüst, o çiçek soluyor ve bahçe perişan oluyor. İşte o anı yakalamak gerekiyor. Anlayışlı olmaya devam edeceksin. Her adımda eğer o aşk çiçeğini sen besleyip, büyütmek istiyorsan, sen her adımda anlayışlı olacaksın. Her kavgayı, her tartışmayı gözden geçireceksin. Yakınlarınız, sevdikleriniz, eşiniz ile aranızdaki kavgaları gözden geçirince göreceksiniz ki; o kavgaların %90'ı gereksiz yere olmuş.”
Dünyaca ünlü yazar Akif Manaf, anlayış konusunun tüm derinliği ile ele alındığı “Anlayış Nedir ve Nasıl Anlayışlı Olunur?” kitabı ile ilgili son olarak şunları vurguladı:
“Kitap çıkar çıkmaz tükendi, tekrar basılıyor ve okurların çoğu, %90'ı şunu diyor: Okuyunca ne kadar anlayışsız olduğumu anladım. İşte bu çok önemli. Çünkü bu çok büyük bir psikolojik tuzaktır. İnsanlar genelde kendini anlayışlı olarak görüyor. Ama bu kılavuzu okuyunca, inceleyince görüyor ki; o kadar da anlayışlı değil. Değerlendirme başlayınca, anlayış artmaya başlıyor. Hayatı değişmeye başlıyor.”

Pusulamalatya

Bakmadan Geçme