Laik Cumhuriyetin Temeli Olan Devrim Yasaları`nı Kabul Eden Ruhu Mücadelemizde Yaşatıyoruz!

Laik Cumhuriyetin Temeli Olan Devrim Yasaları`nı Kabul Eden Ruhu Mücadelemizde Yaşatıyoruz!

3 Mart 1924 tarihi, TBMM'de üç devrim yasasının kabul edildiği ve devrimci cumhuriyetin hedeflerine ulaşmada önemli bir kilometre taşı olan dönüşümün tarihi olarak kayıtlara geçmiştir. Ulusal birliğin mihenk taşı Tevhid-i Tedrisat ile ülkedeki eğitim kurumları tek elde toplanmış, Şeriye ve Evkaf Vekaleti'nin kaldırılmasıyla modern hukukun önü açılmış ve Halifeliğin kaldırılmasıyla da laik devlet mekanizması için en gerekli adımlardan biri atılmıştır.
Henüz genç bir Cumhuriyet iken bu devrimlerle Avrupa ülkelerini geride bırakan ülkemizin, neredeyse yüz yıl sonra çok daha geri bir noktaya itilmiş olması ise 2020 yılının 3 Mart'ını yürek sızlatan bir yıl dönümü haline getirmiştir.
Eğitim-İş olarak Devrim Yasaları ile elde dilen büyük kazanımlardan AKP iktidarı döneminde nasıl vazgeçildiğinin altını çizmeyi bir vatan borcu sayıyoruz:
- Halifenin, her şeyi yapma kudretine sahip kılındığı, hikmetinden sual olunmadığı “halifelik sistemi” kaldırılarak yerine inşa edilen halkın egemenliğine dayanan yönetim sistemi, günümüzde yeniden tek adam rejimi nedeniyle çok ağır yaralar almış durumdadır. Bugün ülkemiz, tek bir kişinin ne isterse yapabileceği bir ülke haline getirilmiştir. Tıpkı halifelik döneminde olduğu gibi, yöneticiler tarafından yalanlara dini kılıflar bulunmakta, haksızlık ve hukuksuzluklara itiraz eden yurttaşlar hemen dinsizlikle suçlanmaktadır. Ne yazık ki Halifelik döneminde olduğu gibi, bugün devletin laik ve tarafsız olmakla yükümlü olan kurumları, dini açıklamalar yapmakta, her biri adeta fetvalar yayınlamaktadır. Medyadaki yandaş yazarların defalarca "halifeliğe kavuştuğumuzu" yazmaları ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın eşinin "halifeliğin sorumluluğunu taşıyoruz" ifadesini kullanması, bu acı tespitimizin vücut bulmuş hali olmuştur.
- Devrim yasalarıyla ‘Şer' iye ve Evkaf Bakanlığı' ve ‘Genel Kurmay Bakanlığı' kaldırılmıştır. Bu bakanlıklarla din ve devlet işleri birlikte yürütülüyor, adalet şeriat mahkemelerince dağıtılıyor, dini vakıflar ve ordu yönetiliyordu. Kaldırılan bu çağdışı bakanlığın yerine Cumhurbaşkanını temsil etmek üzere, ordunun barış döneminde yönetim ve komutası ile görevli, en yüksek askeri kurum olarak Genel Kurmay Başkanlığı kuruldu. Böylece Genel Kurmay Başkanı, Başbakanın önerisi üzerine Cumhurbaşkanının onayı ile atanacak ve görevlerinde bağımsız olacaktı. Ne yazık ki bugün geldiğimiz noktada bu kazanım da büyük ölçüde zayıflatılmıştır. Genelkurmay da aynı 96 yıl öncesi gibi dini figürler ile yeniden ilişkilendirilmiş, yöneticiler tarafından "çağdaş Türk ordusu yerine "İslam'ın son ordusu" vurguları kullanılır olmuştur.
- Devrim yasaları, Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk'ün yeni Cumhuriyeti ileriye taşıyacak olduğuna inandığı çağdaş eğitime dair düşleri için de önemli bir basamak olmuştur. Devrimin üçüncü önemli yasası “Eğitim ve Öğretim Birliği Yasası” idi. Osmanlı döneminde dini eğitim veren medreseler ile çağdaş eğitim veren kurumların olması, eğitim sistemiyle iki türlü insan yetişmesine neden oluyordu. Devrimlerin benimsetilmesi, ulusun düşünce ve duygu birliğinin sağlanması, bu ikiliğin ortadan kaldırılması amacıyla ülkedeki tüm bilim ve öğretim kurumları Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlandı. Yani devrim yasasıyla da çağdaşlaşma ülküsü doğrultusunda çağdaş, bilimsel ve laik eğitime geçildi. 96 yıl sonra tersine çevrilen kazanımlardan birisi de ne yazık ki eğitimin çağdaş, bilimsel laik yapısından uzaklaştırılması olmuştur. Devrim yasalarıyla eğitimden elini çektirilen tarikatlar, bugün vakıf/dernek maskeleriyle yeniden eğitime sokulmuştur. Bir başarısızlık abidesi olan dini eğitim ağırlıklı İmam Hatipler yaygınlaştırılmış, dini eğitim veren özel kurumlar bizzat iktidar tarafından teşvik edilmiştir.
Yani 96 yıl önce Türkiye'yi çağdaş bir ülkeye dönüştüren Devrim Yasaları, son 20 yılda "karşı devrim" hamleleriyle tırpanlanmakta ve ülkemiz bu anlamda yüz yıl öncesinin karanlığına götürülmek istenmektedir. Ancak kalbinde Mustafa Kemal Atatürk'ün sevgisini taşımaktan asla vazgeçmeyen Türk Milleti, devrim yasalarının ruhunu yaşatacak ve eninde sonunda tekrar resmileştirecektir. Güzel günlere giden yol ise Atatürk'ün rotasından başka bir yol değildir. Bu mücadele zorludur, sarp uçurumlarla doludur ama biliyoruz ki "Muhtaç olduğumuz kudret, damarlarımızdaki asil kanda mevcuttur!"
Eğitim-İş olarak, Atatürk ilke ve devrimlerine, Cumhuriyetimizin kazanımlarına, ülke bütünlüğüne, laik, bilimsel, demokratik, eşitlikçi ve parasız eğitime sahip çıkmaya devam edeceğiz; bu kararlılıktan asla vazgeçmeyeceğiz.
Hatem DENKTAŞ
Eğitim İş Malatya Şube Başkanı

Pusulamalatya

Bakmadan Geçme