MTÜ'den 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Etkinliği
MTÜ'den 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Etkinliği
Malatya Turgut Özal Üniversitesi Kadın ve Aile Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi bünyesinde 8 Mart Dünya Kadınlar günü e-konferansı yapıldı. Programa Rektör Prof. Dr. Aysun Bay Karabulut, Kadın Hakları Savunucusu Hukukçu Kezban Hatemi, İş İnsanı Girişimci Demet Sabancı, Gazeteci Yazar Sevilay Yılman ve Gazeteci TV Moderatörü Didem Arslan katıldı.
“İnsan olmanın vesilesidir Kadın”
8 Mart Dünya Kadınlar Günü için hazırlanan video gösterimi ile başlayan program Rektör Prof. Dr. Aysun Bay Karabulut'un moderatörlüğünde başladı. “Yeri geldiği zaman canıyla bu toprakları bizlere vatan kılan kadınlarımızın haklarını ödeyemeyiz.” sözlerine yer veren Prof. Dr. Karabulut, “Kadın; Şehit tabutuna sarılmış gözyaşı döken şehit anasıdır. Kadın; bebeği sırtında Kurtuluş Savaşına mermi taşıyandır. İnsan olmanın vesilesidir Kadın, vatanını savunmak için erkek kılığına giren Halime Çavuştur. Bazıları cephede kıran kırana çarpıştılar. Kimisi keskin nişancılık yaptı, kimisi bambaşka katkılarla, bambaşka kahramanlıklarla tarihe geçti. Evet Nezahat Onbaşı bu ünvanı aldığında henüz 12 yaşında bir kız çocuğuydu. Kadın Nezahat Onbaşı'dır. Havva'dır kadın. Sevgilinin can damarı Amine'dir. Latife eş Hatice'dir. Bir iffet abidesi Meryem'dir.” ifadelerine yer verdi.
“Zira Siz Onları Allah'ın Bir Emaneti Olarak Aldınız.”
Peygamber efendimizin, “Cennet annelerin ayaklarının altındadır.” Hadis-i şerifinin önemini vurgulayan Prof. Dr. Karabulut, “Sevgili Peygamberimiz "Kadınların haklarını yerine getirme hususunda Allah'tan korkunuz! Zira siz onları Allah'ın bir emaneti olarak aldınız." buyurarak konunun ne kadar önemli olduğunu belirtmiştir.” ifadelerine yer verdi ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün kadınları milletin gücü olarak belirttiğini ifade etti ve “Milletimiz güçlü bir millet olmaya azmetmiştir. Bunun gereklerinden biri de kadınlarımızın her konuda yükselmelerini sağlamaktır. Bundan dolayı kadınlarımız ilim ve fen sahibi olacaklar ve erkeklerin geçtikleri bütün öğretim basamaklarından geçeceklerdir.” ifadesi de kadınlara vermiş olduğu değeri göstermektedir.” şeklinde konuştu.
“Mücadele Etmek ve Bunu Önlemek Hepimiz İçin Bir Vazifedir.”
Rektör Karabulut şu şekilde konuştu, “Daha önce de değindiğimiz gibi, ülkemizde maalesef kadına yönelik şiddetin her çeşidi ile karşılaşıyoruz. Bu durumu bir mesele haline getirmek, bununla mücadele etmek ve bunu önlemek hepimiz için bir vazifedir. Sebebi her ne olursa olsun, kadına ve insana şiddetin herhangi bir türü meşru görülemez. Bu, hiçbir gerekçe ile mazur hale getirilemeyecek bir eylemdir. Hepimizin, bulunduğumuz yerlerde bütün kuvvetimizle mücadele etmemiz, canla başla karşı koymamız ve sessiz kalarak ortak olmamamız gereken bir kötülüktür. Bu anlamda Yükseköğretim Kurumları'mızda kadına verilen değer her geçen gün daha da artıyor. Geleceğe değerlerini bilen, sahiplenen yeni nesiller yetiştiriyoruz. Kadın ve Aile Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi'miz birçok çalışmaya imza attı ve toplumsal fayda projeleri üreterek çalışmalarına hız kesmeden devam ediyor.”
“Kadının Yer Almadığı Tüm Alanlar, Toplum İçin Büyük Bir Eksikliktir.”
Kadınların toplumun her alanında olması gerektiğini ifade eden Prof. Dr. Karabulut, “Kadınların omuz vermediği, sahip çıkmadığı bir toplumun gelişmesi ve büyümesi mümkün değildir. Kadın elinin değmediği bir eğitim, incelikten, derinlikten mahrum kalmış demektir. Bir ülkede kadınlar iş ve çalışma hayatında etkin değilse, emin olun o ülkenin kalkınması, büyümesi, hedeflerini gerçekleştirmesi gerçekten çok zordur. Ülkemizde son dönemde kadına yönelik pozitif gelişmeler yaşanmakta, toplumsal duyarlılık her geçen gün biraz daha artmaktadır. Yeterli mi, değil. Toplumsal bilincin artması ile sorunların çözülebileceği unutulmamalıdır. Kadına saygı, insanlığa saygıdır. Bizim kendimize özgü, başka milletlerde olmayan çok iyi değerlerimiz var. Bunlardan biri, aile bağıdır. Güçlü kadın, güçlü aileyi, Güçlü aile güçlü toplumu oluşturur. Güçlü ailenin temeli de annedir, kadındır.” sözlerine yer verdi.
“Git Gide Şiddetin Dozajı Artıyor ve İnanılmaz Boyutlara Ulaştı.”
“Biz Nasıl Bir Toplum Olduk.”
Kadına yönelik şiddet konusuna ve kadın haklarına değinen Kadın Hakları Savunucusu Hukukçu Kezban Hatemi, “Dün gece televizyon ekranlarında gördüğümüz o vahşet olgusu, evladının gözü önünde bir kadının yaralanışı, yine aynı anda 92 yaşında bir kadıncağıza yan komşusu tarafından tecavüz edilmesi, bu sabah sosyal medyada dolaşan ve bizim demokrasi platformumuza da gönderilen bir caminin tuvaletinde 10 yaşındaki kıza tecavüz benim içimi dağladı. Kıyamet alameti olarak görüyorum ben bütün bunları. Biz nasıl bir toplum olduk, neye devşirildik. Kuşların, leyleklerin hukukunu koruyan bir gelenekten gelen bir nesil, kadına reyhan sapının ucuyla bile dokunmayın diyen sevgili peygamberime rağmen biz nasıl bu hale geldik.” ifadelerini kullandı.
“Yasalara Gelince Mükemmeliz, Avrupa Birliğinden Eksiğimiz Yok. Peki Neden Bu Haldeyiz”
Kadına yönelik şiddetin toplumsal ve hukuksal etkileri hakkında bilgiler veren Hatemi şu şekilde konuştu, “Ciddi anlamda, sosyolojik olarak, toplumun çok ciddi kurumlarla birlikte ele alınması lazım. Bu o kadar basit bir olay değil. Yoksa biz bilinmez bir mecraya doğru sürükleniyoruz. Aile bakanlığının 2020 kasım ayında kadına yönelik şiddetle mücadele 4. Eylem planı hazırlık çalıştayı yapıldı ve ben de bu çalıştaya katıldım. Sayın Cumhurbaşkanımız, Kadına yönelik şiddete karşı uluslararası mücadele günü nedeni ile sosyal medya hesabından şu açıklamayı yapıyor, “Kadına yönelik şiddet, insanlığa karşı işlenen en büyük suçlardan birisidir. Kadına yönelik şiddete, istismara, tacize ve ayrımcılığa karşı mücadeleye devam edeceğiz ve inşallah bu ayıbı el birliği ile ülkemizden sileceğiz.” ifadelerini kullanıyor.”
Kadın Hakları Savunucusu Hatemi, “Şimdi ısrarla İstanbul sözleşmesine karşıyız diye çok ciddi siyasete, bürokrasiye, yargıya baskı yapan baskı grupları var. Bunu yapıyorlar ama asıl amaç İstanbul sözleşmesi değil, İstanbul sözleşmesinde bir şey yok. 6284 sayılı kanunu kaldırmaktır. İstanbul Sözleşmesi'nde ne var. İstanbul sözleşmesinden evvel İstanbul sözleşmesinden daha ağır cümleleri ihtiva eden Birleşmiş Milletlerin de onayladığı 1979 CEDAW sözleşmesi var. Bu nedir. Kadına karşı her türlü şiddetin, ayrımcılığın önlenmesine dair bir sözleşmedir, beyannamedir” ifadelerini kullandı.
“Hepimiz Biliyoruz Ki Türk Kadınlarının Yüreği De, Merhameti De Başka.”
İş İnsanı Girişimci Demet Sabancı, “Ulu önderimiz Atatürk'ün söylediği şekilde, dünyada her şey kadının eseridir. Dünyayı yaşanılır hale getirmek istiyorsak; eğitimli, güçlü kadınlarla ancak başarabileceğiz. Ben uzun zamandır hem ülkemizin yurt dışındaki tanıtımı hem de ülkemizdeki kadınlarımız için (TİKAD) Türk İş Kadınları Derneği ile birlikte birçok görevde yer aldım ve inanıyorum ki kadının gücü ben değil, biz olabilmekte. Bu birlik noktasında kadın girişimcilerimiz için özel bir e-ticaret sitesi kurduk. Yaklaşık 3 ay önce hayata geçti. İsmi shopstarwomen.
Bildiğimiz klasik e-ticaret sitesi gibi görünmekle birlikte aslında çok inovatif, belki de dünyada bu anlamda ilk kez yapılmış bir e-ticaret sitesi. En büyük özelliği, merkez noktasında Türk girişimci ve üretici kadınların yer alması. Burada öyle bir şey planladık ki. Hem ticaret yapılabilsin hem de bir anlamda ülkemizin tanıtımına destek olabilelim. Yani iç turizme ekonomik olarak bir destek verelim.”İfadelerini kullandı.
“Muazzam Bir Kültür Transformasyonuna Sahip Bir Ülkeyiz.”
Sabancı, “Buradan baktığınızda şehir ilginizi çekiyorsa hemen bir altında acente kanalıyla bölgedeki otellere rezervasyon yapabiliyorsunuz, bu şehre gittiğinizde ister o üretici kadının atölyesini ziyaret edebiliyorsunuz veya ürüne bağlı olarak hasat zamanı giderek farklı bir deneyim yaşayabiliyorsunuz. Böylece hem iç turizme dolayısı ile de ekonomiye katkı amaçlı böyle bir yapı oluşturduk. Muazzam bir kültür transformasyonuna sahip bir ülkeyiz hatta öyle bir şey düşündük ki her hafta 5 ilimize ait özel yemeklerimizin tanıtımını da koyduk. Dolayısı ile çok interaktif bir platformu hayata geçirdik. En büyük hayallerimizden birisi de e-ihracat yapabilmek. Yani istiyoruz ki bizim ürünlerimiz, kadınlarımızın ürünlerim yurt dışından da alınabilsin. Umuyorum bir gün Amasya saklı çininin el yapımı çinileri Miami'de bir evi dekorasyon olarak süsleyebilecek. Kadınlar birbiri ile el ele verdiği zaman bu tarz büyük oluşumlar oluşturabilirse çok büyük bir ekonomi olacağını, rol model olacağını düşünüyoruz ve gerçekten ihtiyacımız da var.” şeklinde konuştu.
“Bir Zihniyet Değişimini Gerektiriyor.”
Bir Malatyalı olarak hemşerim rektörümüz Aysun hocama böyle bir katkıyı sunmaktan mutluyum. ifadelerini kullanan Gazeteci Yazar Sevilay Yılman, “Söylenecek çok şey var ama aynı şeyleri söylüyorum, geçmişteki arşivime bakıyorum, her 8 Mart da, her kadın cinayetinde, her kadına şiddette bir yazı kaleme almışım ama bir şeyleri değiştirememişiz.
Bu çok üzücü, çok mutsuz edici bir durum. Ben hep yazılarımda da söylüyorum, katıldığım platformlarda da söylüyorum. Bu bir zihniyet değişimini gerektiriyor. Maalesef çok üzülerek söylüyorum ki Türkiye'de, Türk toplumunda hâlâ erkeğin kadının bedeni üzerinde söz sahibi olduğu anlayışı, anlayışından da öte bir kültürü var. Bu bir anlayış değil artık bu bir kültür ve biz bu kültürü değiştirmediğimiz sürece, bu konuda biz devrim yapmadığımız sürece, kadın ne kadar ekonomik olarak da özgürleşse, ayakta da dursa, güçlü de olsa durum değişmeyecek.” şeklinde konuştu.
“Pozitif Ayrımcılığa İhtiyaç Yok, Kadın Sadece Eşit Olmalıdır.”
Yılman, “Sanki sadece eğitimsiz çevrelerde kadın cinayetleri, kadına mobbing uygulanıyormuş gibi konuşuyoruz ama beyaz yakalıların olduğu ortamlarda bile aynı durumlar var.
Pozitif ayrımcılığa ihtiyaç yok, kadın sadece eşit olmalıdır. Kadın zaten eşittir, sadece bunun kabul edilmemesi mevzusu var. Bunun sebebi de erkeğin kadının üzerinde tahakküm etme kültürü. Bu kültür de en başta ailede, evde değişir. Dayak yiyip, ne yapayım kocam beni nihayetinde seviyor, onun vurduğu yerde gül biter diyen kadınlar var. Oğlu ile kız arkadaşı arasındaki kavgada oğluna taraf olup aman kadın benim için oğlumun elinin kiri diyen anneler var. Bu gerçekler varken, bu alt yapıyı değiştirmeden kadının olması gerektiği yerde olmasını sağlayamayız. Öncelikle erkek zihniyetinin değişmesi lazım.” ifadelerini kullandı.
“Kadının Güçlü Olması Aile Yapısını Güçlendirir.”
Gazeteci TV Moderatörü Didem Arslan, “İstanbul sözleşmesinin kaldırılmasından bahsedenler, Aile yapısının bozulmasından dem vuruyorlar. Kadının güçlü olması o kadar çok önemli ki. Kadının güçlü olması aile yapısını bozmaz, güçlendirir. Güçlü bir kadın güçlü bir aile, güçlü bir aile de güçlü bir toplum demek. Türkiye Cumhuriyeti kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün söylediği, “Milletimiz güçlü bir millet olmaya azmetmiştir bunun gereklerinden biri de kadınlarımızın her konuda yükselmelerini sağlamaktır. Bundan dolayı kadınlarımız ilim ve fen sahibi olacaklar ve erkeklerin geçtiği bütün öğretim basamaklarından geçecektir.”” ifadelerini kullandı.
“Erkekleri De Eğitmemiz Gerekiyor.”
Kadınların okuması ve ekonomik özgürlüğünü kazanmasının önemine değinen Arslan, “En son verilere göre 2 milyon okuma yazma bilmeyen vatandaşlarımızın bir milyon sekiz yüz bini yani %85'i kadın. Dolayısı ile eğitim çok ciddi bir sıkıntı, ekonomik özgürlük çok ciddi bir sıkıntı.
Öncelikle kadınların eğitilmeleri ikinci olarak da ekonomik özgürlüklerini kazanması gerekiyor.
Kadınların ayakları üzerinde durabilmesi gerekiyor. Kadının ekonomik özgürlüğünü kazanmasının önünde engel oluyoruz sonra da erkeğin eline bakmaya mecbur hale getiriyoruz daha sonra da kadına erkeğin elinin kiri olarak bakıyoruz. Ben bunu gerçekten hazmedemiyorum.
Sadece kadınlara eğitim vererek ya da koruyarak ilerleyebileceğimizi düşünmüyorum, erkekleri de eğitmemiz gerekiyor. Kadınlara nasıl davranılması gerektiği noktasında gerçekten toplumsal bir dönüşüme ihtiyacımız var. Mustafa Kemal Atatürk 1920'lerde bunları söylüyor ama biz 2021 yılında hala bunu konuşuyorsak utanmamız lazım. Bu anlamda kime hangi sorumluluklar düşüyorsa da tam olarak yerine getirebildiler mi şapkamızı önümüze koyup gerçekten düşünmemiz gerekiyor.
Ben bir kadın olarak, 30 yıldır medya sektöründe olan bir kadın olarak bunları hâlâ konuşuyor olmaktan çok mutsuzum.”