Eğitim-İş Malatya Şubesi tarafından 'Dayanışma yemeği' etkinliği düzenlendi
Eğitim-İş Genel Başkanı Kadem Özbay: '22 yıllık siyasi iktidar 20 bine yakın köy okulunun kapısına kilit vurdu'
Eğitim-İş Malatya Şubesi tarafından ‘Dayanışma yemeği’ etkinliği düzenlendi. Malatya Büyükşehir Belediyesi Nikah Sarayında düzenlenen programa; CHP Malatya İl Başkanı Barış Yıldız, Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Başkanı Yunus Millioğulları, sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri ile öğretmenler katıldı.
Programda açılış konuşmasının yapan Eğitim-İş Sendikası Malatya Şube Başkanı Hüseyin Kara, “Elemendik'teki konteyner kentte bulunan Elif Nur Şeyma ilk ve ortaokuluna ziyarette bulunduk. Gerçekten içler acısı bir durum. Sırça köşklerde, sıcak odalarda yöneticiliği herkes yapar. Oradaki öğretmen arkadaşlarımız o soğuk ortamda ki 45-50 kişilik ısıtıcı ile ısınan sınıflar; hijyen yok, temizlik yok, o ortamda öncelikle doğal ihtiyaçlarını gidermeden eğitim, öğretim faaliyetini sürdürme şansları adeta imkânsız. Ama sorarsanız Malatya'da milli eğitimde sorun var mı? Sorun yok. Binalar yapılıyor, derslik sayısı yeterli mi? Hepsi çok güzel, ortam çok iyi. Allah'tan korkun. İlin milli eğitim müdürü, ilçenin milli eğitim müdürü bir zahmet gidin oradaki imkanları kendi gözleriyle görebilir” ifadelerini kullandı.
“Eğitim-İş, kurulduğu günden bu yana bütün eğitim emekçilerinin aslında gönlündeki sendika” diyen Kara, şunları kaydetti:
“Yani biz okullara, öğretmenler odasına gittiğimizde arkadaşlarımız, ‘Sendikacılığı siz yapıyorsunuz, iyi ki Eğitim-İş var’ diyorlar ama çeşitli gerekçelerle sendikaya üye olma imza atma konusunda tereddüt gösteriyorlar. Biz o nedenleri biliyoruz. Ama şunu duymak çok güzel, sendikası ne olursa olsun, sendikacılığı Eğitim-İş’in yaptığını söyleyen eğitim emekçisini görmek bizi mutlu ediyor. Elbette ki niteliğin yanında nicelik de gerekir. Çünkü yasa diyor ki; ben muhatap olarak karşımda sayısı en fazla olan sendikaya alıyorum diyor. Onun için önemli. Ama bugün sayısı en yüksek olan ve masaya oturan sendikanın sendikacını yapmadığını, adeta siyasi iktidarın memur kolları gibi çalıştığını hepimiz biliyoruz. Yoksa bugün eğitim emekçileri özgür haklarıyla, ekonomik haklarıyla, sosyal haklarıyla çok daha farklı yerde olurdu. Fakat bugün toplumun bütün kesimleri ekonomik yoksulluk içerisinde. Ama öğretmenler yaptıkları görev nedeniyle hiç hak etmedikleri bir ücrete çalışıyorlar. Bunun bir an önce düzelmesi ancak Eğitim-İş’in yetkiyi alıp, gerçek bir sendika olarak işverenin karşısına oturması ile mümkün olacaktır. Ben inanıyorum ki, kısa süre içerisinde 40 binlerden, 50 binlerden, 150 binlere, 160 binlere ulaşan sendikamız hem de böyle bir siyasi iktidar döneminde ki emekçiye düşman, eğitime düşman, öğretmene düşman, bütün çalışan kesimlere düşman bir siyasi iktidar döneminde böyle büyüyen sendikamız, çok kısa zamanda yetkiyi alacak ve eğitim emekçileri hak ettiği yaşamı Eğitim-İş’in yetkili olduğu dönemde yaşayacaklar. Bundan hiçbir şüphemiz yok. Biz bir mücadele veriyoruz değerli dostlar. Mücadelemizin bir tarafında cumhuriyet mücadelesi. Çünkü bu toplumda hala 100 yıldan fazla süre geçmesine rağmen rejim tartışılıyor. Siz vatanınız yoksa cumhuriyet ve demokrasi ile yönetilmiyorsanız sendikacılık yapamazsınız. Biz gittiğimiz okullarda, iş yerlerinde önce cumhuriyeti, cumhuriyetin faziletlerini, Atatürk ilke ve devrimlerini anlatıyoruz. Düşünebiliyor musunuz? Onu bitireceğiz ki, o dersi bitireceğiz ki ondan sonra emek mücadelesi diyelim. Hem emek mücadelesi veriyoruz ama aynı zamanda bir cumhuriyet mücadelesi veriyoruz. “Cumhuriyet'e reklam arası” diyen mektuplarla dolu bir toplum yapıştırma. Önce bunu düzelteceğiz. Demokratik, laik, sosyal ve hukuk devletini parlamenter sistemi tesis ettikten sonra sendikacılığımızı, gerçek sendikacılığı işte o zaman yapacağız.”
Eğitim-İş Genel Başkanı Kadem Özbay ise ülkenin çok büyük bir acı yaşadığını ifade ederek, “Ama bu acının sebebini aslında hepimiz biliyoruz. Doğal bir afetin felakete dönüşmesinin, bu kadar çok canımızı kaybetmenizin sebebi; aslında merkezine insanı, yaşamı koymayan politikaların mimarları. Bölgeyi birçok kez ziyaret ettik. Hala birçok şeyin değişmediğini görüyoruz. Bakın Türkiye, OECD verilerine göre, eğitimde eşitsizliğin en çok yaşandığı ülke. 22 milyon çocuğun yaklaşık 7 milyonu derin bir yoksulluk altında. Her 3 çocuktan birinin okulda açlık ve susuzlukla karşı karşıya kaldığını biliyoruz. Sağlıklı beslenemeyen çocukların sağlıklı bir şekilde yetişmesini bekleyebilir miyiz? Bu nedenle ben diyorum ki; ortada gerçekten bir devlet aklı yok. Ortada bir devlet aklı olsa en önemli yatırım eğitim olur. Malatya'ya geldik, gerçekten biz utandık. Ama milliyetin bakanlığını yönetmekle sorumlu olanlar, o tablodan utanmıyorlar. Üç binin üzerinde çocuk konteynerlerin içerisine sıkıştırılmış, öğretmenlerin ellerini sıktık inanın elleri buz gibi. Güya ısıtıcı koymuşlar; ısıtıcı bir yan sınıfta çalışıyor diğer yan sınıfta çalışmıyor. Isıtıcıyla da ne kadar ısınabilirsiniz? Bir tane lavabo kullanmaya çalışıyorlar, 70'in üzerinde öğretmen. Cumhuriyetin 100. yılı okulların durumu, eğitimin durumu. Hatay'a gittim, Hatay'da bir tane sağlam bina varmış, ona da emniyet müdürlüğü el koymuş. Anadolu tesisi yazıyor, altında da emniyet müdürlüğünün tabelası var. Bir tane çalışmayan gemi bulmuşlar. Bir yandaşın herhalde boş kalmasın diye pansiyonlu okulu gemiye taşımışlar. Sizin de Malatya'da yaşadığınız o kadar çok örnek var. Deprem sonrası eşitsizliğin daha da derinleştiği eğitim ortamını sizler de görüyorsunuz. Bakan diyor ya, ben buna şöyle bir karşılık veriyorum, burada da kayda geçsin. “Cumhuriyeti'nin ilk yıllarında camilerin kapısına kilit vuruldu ve adeta ahıra çevrildi” diyor. Bunu Milli Eğitim Bakanı söyledi. Bunun yalan olduğunu emin olun kendisi de biliyor. Buna bu ülkedeki hiçbir yurttaş da inanmıyor. Ama şunu da herkes çok iyi biliyor ki; 22 yıllık siyasi iktidarında 20 bine yakın köy okulunun kapısına kilit vuruldu” diye konuştu.
Özbay, konuşmasının devamında şu ifadeleri kullandı:
“Cumhuriyet'in 100 yılı devirdiği bu dönemde temizlemediğiniz, temizleyemediğiniz okullar adeta ahıra çevrildi. Siz bununla utanın. 100 yıllık cumhuriyetin kurumlarında oturuyorsunuz, yarattığınız ortam bu. Bugün, bu ülkede eğitim çalışanları, yoksulluk sınırı altında bir ücretle yaşamlarını sürdürmeye çalışıyor. Büyük şehirlerde birçok öğretmen arkadaşımız, inanın kirası mı ödeyemediği için, oradan gidebilmenin yolunu ya da ek iş yapmak zorunda kalıyor. “Bir toplumun uygarlık düzeyi öğretmene verdiği değerler ölçülür” diyor. Hem “Geleceğin mimarı, geleceği yetiştir” diyeceksin bir milyon atanmayan öğretmeni dışarıda bırakacaksın, 200 bin özel sektörde ne kadar ücret aldığı belli olmayan, güvencesiz çalışma ortamına mahkûm bırakacaksın, 100 bine yakın ücretli öğretmen çalıştıracaksın, güvencesi yok. Ücretli öğretmenin aldığı maaşı herkes biliyordur. Mevsimlik işçi gibi. Ayın 1’in de yatan para da yatmamış. Zaten mesela şimdi burada devletin bir yetkilisi gelse, şurada herhangi bir dükkâna girse, bir tane sigortasız çalıştırılan görse orası hakkında tutanak tutar ve kapatır. Ama devlet eliyle, hem de geleceği yetiştirecek öğretmenler, yüz bine yakın kadrolu edilmiyor, ücretli çalıştırılıyor. Tablo bu. Bir ülkenin geleceğini ne kadar düşünüp düşünmediği, eğitime yaptığı yatırımla ancak ilişkilendirilir.”
Program, yapılan konuşmaların ardından müzik dinletisiyle sona erdi.