Malatya'nın Depremle İmtihanı
Prof. Dr. Mustafa TALAS Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi
Malatya, üç yıl ara ile iki depremin ağır etkisinde kalarak önemli oranda gerileme yaşamış bir diyardır. Bu depremlerden biri 24 Ocak 2020 Elazığ Sivrice merkezli, diğeri 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş merkezli ard arda iki büyük deprem olmuştur.
İlk Elazığ Depremindeki yanılsamalar Kahramanmaraş Pazarcık ve özellikle Elbistan merkezli depremlerde şehrin altını üstüne getiren bir boyuta ulaştırmıştır.
Elazığ Depremindeki yanılsamalar nelerdir?
Öncelikle o depremde Malatya da hasar görmüş olmasına rağmen afet bölgesi ilan edilmedi. Bunun etkisiyle o depremin tahrip ettiği binaların büyük çoğunluğu yıkılıp yeniden yapılandırılmak yerine, sahiplerinin güç odakları ile olan kişisel ilişkilerini kullanarak çürük binalarını kurtarma derdine düşmeleri ve bunu da başarmaları sonraki depremlerdeki yıkımın en önemli sebebi olmuştur.
İkinci olarak Malatya’da o depremden sonra afet bölgesi ilân edilen Doğanyol ve Pötürge ile hasar aldığı için inşa süreci yaşayan Kale İlçesindeki başarı merkez belediyelerinde yakalanamamıştır. Yeterince dönüşüm yapılmadığı gibi yapılanların hala ikinci depreme rağmen yapılan konutların teslim edilememiş olması önemli başarısızlık numunesi olmuştur. Öyle ki, bu derin farkı depremde ilçelerin aldığı hasarlarda da görebilmek mümkün olmuştur
O depremlerde korunma yolu seçilmiş yapılardan bazılarının Pazarcık ve Elbistan Depremlerinin yıkılmış simge binalarının olması önemli bir ayrıntıyı ifade etmektedir. Birkaç dairemi kurtaracağım diye onlarca insanın ölümünün ana sebebi olmak ne anlama gelebilir? Herhangi bir şahsı hedef almadan bu sorunun muhatabı niteliğindeki yapı sahipleri, çürük binaya sağlam raporu verenler, bu raporu dürüst olarak değerlendirmeyenler, doğru karar almak isteyen bürokratlara baskı kurup karar değiştirten siyasetçiler o açık ihmallerin sorumluları olarak tarihe geçmişlerdir.
Genelde bir buçuk yıldır konuşulan ana mesele, depremin sonrasında ortaya çıkan aksaklıklar ile ilgili olmuştur. Elbette herkesin sonuca baktığı bir ortamda bunun olması kaçınılmaz bir olgudur. Ancak sonucu ortaya koyan sebep genelde ya göz ardı edilmiştir ya da başka faktörlere bağlanmaya çalışılmıştır.
Aslında, asıl önemli olan mesele sonucun yaratıcısı olan sebeptir. Her ne hikmetse, bizler sebepler üzerinde durmuyoruz. Bunun doğal bir sonucu olarak da depremler güncelliğini kolaylıkla yitirmektedir. Bu da, bir müddet sonra önceki mağduriyetlerin unutulup yeni mağduriyetlerin aynı hatalarla sürdürülmesini ortaya çıkarmaktadır.
Bu unutmanın en önemli göstergesi çok uzun olmayan geçmişlerde olan depremlerden de ders alamamış olmasıdır. Bina yüksekliklerinin aşırılığı, tarım alanlarının kentsel alanların işgaline maruz bırakılması, sulak alanların kentsel alanlar tarafından yok edilmesi, fay hatları üzerine yerleşimin yapılması, kitle için imal edilen konutların ihtiyacın çok üzerinde metrekare ile yapılması, yeşil alan katliamının kentsel alanları genişletmek için yapılması vs. gibi hususların hepsi ders alınmadan yapılan hatalar olarak kayda geçmektedir.
Öyle ki, ağır hasar almış bütün illerimizin yıkım hikâyeleri ele alındığında, yukarıdaki ders alınmama örneklerinin bir yansıması olarak karşımızda gerçeklerin durduğu anlaşılacaktır. Malatya, Kahramanmaraş, Hatay ve Adıyaman eksenli ağır hasarların zemin sulanması, tarım alanlarına yüksek katlı binalar yapılması, bataklık olan alanlara binalar yapılması, fay hatlarına yüksek katlı binalar yerleştirilmesi konuları birbirinin aynısı şeklinde gerçekleşmiştir.
Şehrimiz Malatya’nın deprem ile ağır imtihanının bu ifade edilenlerden ibaret olmadığını söyleyebiliriz. Özellikle, organizasyon problemlerini en fazla yaşayan diyar olması açıkça ortadadır. Ticareti tamamen felç olmuş bir şehrin üretim sistemi alt üst olmuştur. Tedarik düzeni zarar görmüştür. Nitelikli işgücü kaybı had safhada olmuştur. Sermaye kaybı üst düzeyde gerçekleşmiştir. Bunun doğal bir sonucu olarak da nüfusa oranı bakımından nüfus kaybı en yüksek olan deprem şehri Malatya olmuştur.
Elazığ Depremi sonrasında yeterince yardım alamayan, çoğunluğu kırsalda olan 6000 civarında konut yapımını elde eden şehir dönüşüm ihtiyacı olan 100 binlik konut stokunun önemli bir kısmını yeniden yapılandıramamıştır. Bunun doğal sonucu olarak da Pazarcık ve Elbistan, özellikle de Elbistan Depreminin etkisiyle, Malatya, işyerleri ve ahırlarla birlikte toplamda 130 binden fazla bağımsız birimini kaybetmiştir.
Bu yapıların kaybının sonucunda zayıf organizasyonel yapısı ile önce ağır hasarlı ve yıkılmış binalarının enkazının kaldırılmasında ve ayakta kalan hasarlı binaların yıkılıp enkazının kaldırılmasında en geride kalan şehir olmuştur. Bu geride kalış zincirleme olarak sonraki adımların işleme konulmasını da geciktirmiştir. 130 bin yapısından mahrum olan bir şehirde bir buçuk yılda teslim edilen yapı sahibi 10 bin bile olmamıştır. Bu oran iki ilçesinde hasar almış Gaziantep’te ihtiyacın yüzde sekseninin teslim edilmesi biçiminde olmuştur. Kahramanmaraş’ta 20 bine yakın konutun teslim alınması şeklinde kendini ortaya koymaktadır. Bu bağlamda Adıyaman ve Hatay da Malatya’dan daha fazla derlenip toparlanmayı başarmıştır. Hatta illerinin çok az hasar aldığı deprem şehirlerinin pek çoğunun ihtiyacının yüzde seksen veya doksanına yakınını teslim aldığını söylemek mümkündür.
Malatya’nın bu kadar ileri düzeyde organizasyonel sorun yaşamasının nedenleri elbette çok fazladır. Ancak öncelikli nedenlerinin kamu bürokrasisinin Malatya için iyi çalışmaması dense, yanlış bir söz söylenmiş olmayacaktır. İlk planda başarılı olmuş kamu yöneticilerinin hemen yerlerinden edilmesi çok iyi bir tercih olmamıştır. Yıkım ekiplerinin yanında çadırlarda yaşamını sürdüren valinin becayiş yapılarak Antalya’ya gönderilmesi deprem konusunda birikimi olmuş bireyin sahadan uzaklaştırılmasının hiç iyi olmadığını ortaya koymuştur. Aynı durum belediyelerde de kendini ortaya koymuştur denilebilir. Deprem esnasında arabasında yatmış, kim kaçarsa kaçsın sahayı terk etmeyen başkanların gönderilip de yerlerine ya depremden kaçmış ya da depremde hiç memleketine uğramamış bireylerin getirilmesi hafıza kaybı gibi bir sonuç ortaya çıkarmıştır. Nitekim kadroya hâkim başkanların yerine depremin önüne de kadrolaşmayı koyan belediye başkanlarının gelmiş olması bu olumsuz tablonun tipik görüntüsü olacaktır denilebilir.
Su ve kanalizasyon ile ilgili depremde en hızlı reaksiyonu gösteren MASKİ Genel Müdürünün alınıp da sahayı hiç tanımayan bireylerin getirilmesine acaba neden gerek duyulmuştur?
Aynı durum itfaiye erleri ile beraber vatan mücadelesi gibi bir mücadele örneği ortaya koymuş bir daire başkanının yerinden alınması acaba hangi ihtiyaçtan olmuştur? Nitekim bu durum orman yangınları ve sanayideki yangın konusunda itfaiyenin yetersizliği şeklinde kendini ortaya koymuştur.
Depremde memleketin öncelikli ihtiyaçları nelerdir? Aslında bu sorunun cevabını arayıp bulmak bütün kamu bürokrasisinin görevi olmalıdır. Bazı birimlere müdür dayanmaması sıradan bir olgu mudur? Bir iki denemeden sonuç alınamayanınca, bunun sahayı tanımamaktan kaynaklandığı neden anlaşılmamaktadır? Sahayı tanıyan ve bilen yeni aktör yok mudur? Eğer yeni aktör yoksa, bilgi birikimi yeterli olan eski personelin değiştirilmesi engellenemez mi? Acaba tercihler Malatya öncelikli olsa, dışarıdan insan getirilmese daha iyi olmaz mı?
Hiç kimse bizim babamızın oğlu ya da kızı değildir. Bizim için önceliği Malatya olan baş tacıdır. Malatya önceliği olmayan kişi her kim olursa olsun bu memlekete özellikle böyle yerle bir olunmuş dönemde faydalı olmayacaktır.
Söz konusu olan Malatya olunca gerisi bizim için teferruattır. Kim hangi partidenmiş, hangi tarikattenmiş, hangi yolun yolcusuymuş, ne almış ne vermiş, ne kazanmış vs. bunlar bizim sorunumuz değildir. Malatya öncelikli politika üretmek bütün sorumlu kamu otoritelerinin görevidir. Herkes dönüp Malatya’ya baksın ona göre mevzi alsın. Başkaca şeye ihtiyaç duyulmaz.
Sonuç olarak her koşulda Malatya Malatya bulunmaz eşin!