Reenkarnasyon Safsatasına İnanmayın!
Gençlere Sesleniyorum-100
Prof. Dr. Bayram Altan
Reenkarnasyon; “kişinin öldükten sonra ruhunun hayvan veya bitki de dâhil insan veya insan dışı varlıklara geçmesi” anlamına gelir.
Yine bu görüşü savunanlar tarafından reenkarnasyon şöyle tanımlanır: “Tekâmül etmekte olan her varlık, madde içinde deneyim ve görgüsünü artırmak için çeşitli bedenler ve kimlikler içinde, sayısız kereler maddesel âlemlerde doğarlar.
Tekrar tekrar doğma, tam ilâhî bir yasadır.” Dilimizde bu kelimenin karşılığı olarak “yeniden doğuş, tekrar doğuş” terimleri kullanılmaktadır.
Tenâsüh ise: Ruhun bir bedenden ayrıldıktan sonra, başka bir bedene geçmesidir.
Batılı araştırmacılar tarafından hazırlanan sözlüklerde, bu anlayışın Hind ve Budizm kökenli olup, İslâm’da bulunmadığının belirtilmesi de doğru bir tespittir.
Her ne kadar bu iki kavramın tanımları farklılık gösteriyor gibi görünüyorsa da, birinin batı, diğerinin doğu literatüründen kaynaklandığı ve oldukça benzer oldukları anlaşılmaktadır.
Reenkarnasyon denilince, hemen akla çıkış yeri ve kaynağı olduğu iddia edilen Hinduizm ve Budizm gelmektedir.
Bilindiği gibi Hinduizm’in temel inançlarından birisi, karma doktrinidir. Hinduizm’e göre insan sonu olmayan bir tenasüh zinciri içinde gidip gelmektedir.
Bu anlayışa göre ölüm, bir korku vasıtası, bir yokluk değil, bir hâlden diğerine geçiştir.
Bunun için her hintli, tekrar dünyaya gelişte, iyi amellerle gelecekteki hayatını garanti altına almaya çalışır.
İşlediği günahlar sebebiyle, bitki veya hayvan olarak, dünyaya gelmekten çekinir.
Buradan anlaşılmaktadır ki, tenasüh inancı Hinduizmin temel esaslarından biridir.
Diğer taraftan, İslâmî literatürde doğu dinleri üzerinde müstakil ilk çalışmaları yapmış olmasıyla meşhur Ebû Reyhan el-Birûnî (ö.440/1048), et-Tahkîk isimli eserinde Hinduizm’deki tenasüh inancıyla ilgili olarak şunları söyler:
“Kelime-i şahadet İslâm, teslis Hıristiyanlık, cumartesi günü de Yahudilik için ne kadar önemliyse, tenasüh de Hindular için o derece önemlidir. Bunun içindir ki, tenasühe inanmayan bir hindu düşünülemez. Zaten hindular da, böyle bir kimseyi kendilerinden kabul etmezler.”
Aynı inancın biraz farklı da olsa, Budizm’de de yer aldığını görüyoruz. Budizm’deki tenasüh, Hinduizmden bazı farklı özellikler taşır.
Bu dinde tenasüh, kişinin kötülükleri terkedip, Nirvana’ya ulaşıncaya kadar, çeşitli varlık şekillerinde yükselip alçalarak ölüm ötesindeki hayatının devam edişidir.
Zihnî ve bedenî ihtiraslardan kurtulduktan sonra, artık tenasüh yoktur.
İslâm düşüncesinin önde gelen isimlerinden İbn-i Sinâ (ö.370/980) Resâili’nde bu meseleyi ele almakta ve tenasühe inananların, “kötü, olgunlaşmamış ruhların hayvan bedenleriyle yeniden dünyaya gelirler” gibi ifadelerini doğru bulmamaktadır.
İbn-i Sina’ya göre ruhlar ya saîd, ya da şakîdirler. Çünkü saîd olanlar zaten, kurtulmayı arzu ettiklerinden kurtulmuşlardır.
Dünyada maruz kaldıkları acılardan, musîbetlerden, hastalıklardan azad olmuşlardır.
Salih amelleri sebebiyle Allah’ın kendilerini ödüllendirdiği ruhlara en uygun gelecek husus, Allah’ın onları belâlar evine geri döndürüp, belâlarla tekrar onları sınamamasıdır.
İslâmî literatürde, “el-Milel ve’n-Nihal” türü eserlerin önde gelenlerinden Kitabu’l-Fasl’da bu konuyu İbn Hazm (ö. 385/990), “Tenasühe İnananlar” başlığı altında inceler ve şöyle der: “Tüm ehl-i İslâm’ın bu görüşü savunanları küfürle itham etmiş olmaları, bizim de onları küfürle suçlamamız için yeterlidir.
Buna ilâveten, Hz. Peygamber de bu konuda hiçbir şey söylememiştir.
Bununla birlikte tüm müslümanlar ceza ve mükâfatın ruhlar bedenden ayrıldıktan sonra, kıyametle birlikte de, ruhların dünyadaki cesetleriyle birleşip, cennet veya cehenneme gideceğine inanırlar”.
Görüldüğü gibi, İbn Hazm’ın bu mesele hakkındaki görüşü, böyle bir anlayışın İslâm’ın temel inançlarıyla uyuşmayacağı şeklindedir.
Cenab-ı Hak, Kur’an-ı kerim’de şöyle buyuruyor:
“Nihayet onlardan (müşriklerden birine ölüm gelip çattığında; “Rabbim! Der, beni geri gönder. Ta ki boşa geçirdiğim dünyada iyi iş (ve hareketler) yapayım.” Hayır! Bu onun ağzından çıkan (boş) bir laftan ibarettir. Onların gerisinde ise, yeniden dirilecekleri güne kadar (süren) bir berzah vardır.” (Mü’minun Suresi, Ayet: 99-100)
“Rabbimiz! Bizi buradan çıkar. Eğer bir daha (yaptıklarımıza) dönersek, artık belli ki biz zalim insanlarız”.”(Allah) Buyurur ki: Alçaldıkça alçalın orada! Bana karşı konuşmayın artık!” (Mü’minun Suresi, Ayet:107-108)
“Onların (müşriklerin) ateşin karşısında durdurulup, “Ah, keşke dünyaya geri gönderilsek de bir daha Rabbimizin ayetlerini yalanlamasak ve inananlardan olsak!” dediklerini bir görsen!” (En’am Suresi, Ayet: 27)
“Hayır! Daha önce gizlemekte oldukları şeyler (günahlar) kendilerine göründü. Eğer (dünyaya) geri gönderilseler yine kendilerine yasak edilen şeylere döneceklerdir. Zira onlar, gerçekten yalancıdırlar.” (En’am Suresi, Ayet:28)
“Onlar (müşrikler), hayat ancak bu dünyadaki hayatımızdan ibarettir; biz, bir daha da diriltilecek değiliz, demişlerdi.” (En’am Suresi, Ayet: 29)
“Helak ettiğimiz bir belde için artık(yeniden mamur olmak) imkânsızdır; çünkü onlar geri dönmeyeceklerdir.” (Enbiya Suresi, Ayet: 95)
Tenasuh inancı; eski Mısır, Anadolu, Yunan, Finike, Mezopotamya ve Hindistandaki çok tanrılı dinler arasında görülmüş ise de, en yaygın olduğu toplum, Hint toplumu olmuştur.
Eski Yunan Filozoflarından Pythogoras, Eflatun, Sokrates ve Yeni Eflatuncular da reenkarnasyona (Tenasuh’a) inanırlardı.
Reenkarnasyoncular (Tenasuhçular) nançlarındaki farklılıklar yönünden dört gruba ayrılırlar:
1-Ruhların, kendi cesetlerinden ayrıldıktan sonra, ayrıldığı cesedin cinsinden olmasa bile, diğer canlılara geçtiğini kabul edenler. Bunlara göre; günahkârların ruhları çirkin ve iğrenç hayvanlara, iyilerin ruhları da meleklere aittir. Buna “mash” denir.
2-İnsandan ayrılan ruhun, sadece diğer insanların bedenlerine geçtiğini kabul edenler. Bunlara göre; iyi ruhlar iyi bedenlere, kötü huylar ise kötü bedenlere girer. Buna “nash” denir.
3-Ruh’un, canlı-cansız tüm varlıklara geçtiğine inananlar. Bu gruba göre; ruhun cansız varlıklara geçmesine “fash”, bitkilere geçmesine ise, “rash” denir.
4-İlahi ruhun, dünyada yaşayan varlıklar arasında yayılıp taksim olunduğuna inananlar. Bu anlayışa göre tenasuh, bilinen meşhur şeklinden tamamen ayrı bir görünüm almaktadır. Bazı müfrit Şiiler de bu anlayıştadırlar.
Reenkarnasyon (tenasuh) inancının, İslam Dini ile en ufak bir ilgisi yoktur. Hatta ahiret inancını reddetmesi itibariyle İslam’a taban tabana zıttır.
Bu inancın; Rezzamiler, İsmaililer, Nusayriler, Dürziler ve Karmatiler gibi bazı fırkalar arasında yaygın olması, onun İslam kökenli olmasını gerektirmez.
Zaten bu fırkaların çoğunun İslam Dini ile hiçbir alakası yoktur.
Reenkarnasyon (Tenasuh) inancı, kişinin Müslümanlık dairesinden çıkıp, kâfir olmasına sebeptir.
Çünkü bu inançta; öldükten sonra dirilme, ahiret, ceza ve mükâfat gibi İslam’ın temel esaslarını inkâr vardır.
İbn-i Hazm, reenkarnasyoncuların (tenasuhçuların) kâfir olduklarında icma olduğunu söyler.
Cenab-ı Hak, Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:
“O günahkârların, Rableri huzurunda başlarını öne eğecekleri,”Rabbimiz! Gördük, duyduk. Şimdi bizi (dünyaya) geri gönder de, iyi işler yapalım, artk kesin olarak inandık”, diyecekleri zamanı bir görsen!” (Secde Suresi, Ayet: 12)
“Onlar (müşrikler) orada: Rabbimiz! Bizi çıkar, (önce) yaptığımızın yerine iyi işler yapalım! Diye feryat ederler. Size düşünecek kimsenin düşünebileceği kadar bir ömür vermedik mi? Size uyarıcı da gelmedi mi? (Niçin inanmadınız?) Şimdi tadın (azabı)! Zalimlerin yardımcısı yoktur.” (Fatır Suresi, Ayet: 37)
Bu sapık inanç (reenkarnasyon ve tenasuh inancı) ile ilgili olarak İslam Âlimleri tarafından pek çok akli ve nakli deliller getirilmiştir.
Bunlarda bir kaçını aşağıya alıyorum:
a-İnsan ruhunun bazı hayvanların bedenine geçtiğini kabul etmek aklen mümkün değildir.
Çünkü öyle olsa idi, kendilerine insan ruhlarının geçtiği kabul edilen hayvanların da, insanlar gibi konuşmaları, düşünmeleri, onlar gibi yaşamaları gerekirdi.
Hâlbuki böyle bir şey asla olmamaktadır, olamaz da.
b-Reenkarnasyoncuların dediği gibi, eğer ruhumuz şimdiki bedenden önce başka bedenlerde olsaydı, o bedenlerde iken bütün yaptıklarımızı şu anda bilmemiz gerekirdi.
Hâlbuki hiç birimiz böyle bir şey hatırlamıyoruz.
c-Eğer reenkarnasyon inancı doğru olsaydı, o zaman dünyada doğanlarla ölenlerin aynı sayıda olmaları gerekirdi.
Hâlbuki nüfus devamlı artmakta ve insanlar nüfus artışının önünü almaya çalışmaktadırlar. Ölenlerden fazla olarak dünyaya gelenlerin ruhları nereden gelmektedir?
Demek oluyor ki; reenkarnasyon (Tenasuh) inancı, asılsız bir safsatadır. İslam Dini ile hiçbir alakası yoktur. Tamamen çok Tanrılı dinlerin batıl inançları arasındadır.