Hac ve umre, zahiren bir yolculuktur; ancak hakikatte ruhun, Rabbiyle buluşmak üzere yaptığı mukaddes bir davete icabetidir. Kimi bu daveti bir mektup gibi önceden sezer, kimi hiç beklemediği bir anda kendini Kâbe’nin eşiğinde bulur. Peki, bu davet kimedir? Kimler çağrılır Beytullah’a? Kimlerin ruhu “Lebbeyk” sedasıyla uyanır?
Kur’ân Perspektifinden Davet
Kur’ân-ı Kerîm’de Allah Teâlâ şöyle buyurur:
> “Hac, insanların Allah için Beyt’i (Kâbe’yi) ziyaret etmeleridir. Ona gücü yetenlerin haccetmesi, Allah’ın insanlar üzerindeki bir hakkıdır.”
(Âl-i İmrân, 3/97)
Bu ayette geçen “gücü yetmek” ifadesi hem zahirî hem de bâtınî olarak değerlendirilmiştir. Zahiren; maddî imkânı olan, yol emniyeti bulunan, bedeni sağlıklı kişiler kastedilir. Ancak bâtınî manada; kalbi Allah’a yönelmeye hazır, dünya meşguliyetlerinden sıyrılabilen, iç çağrıyı hisseden kimseler bu davete muhataptır.
Hadislerle Davetin Şifreleri
Efendimiz (s.a.v.), hac için şöyle buyurur:
> “Allah, her Müslümana Beyt’i (Kâbe’yi) haccetmesini farz kılmıştır. Kim bunu yerine getirmek isterse acele etsin.”
(Ebû Dâvûd, Menasik, 1)
Bu hadis bize, çağrının bireysel değil, ilahî bir yönlendirme olduğunu anlatır. Hacca gidenler, aslında Allah’ın “Gel!” dediği kullardır.
Nitekim başka bir hadiste ise:
> “Kâbe’yi tavaf edenler, Allah’ın ziyaretçileridir. Onlar O’nu ziyaret eder, O da onları misafir eder.”
(İbn Mâce, Menâsik, 5)
buyrulmuştur. Bu ifade, haccın sıradan bir ibadet değil, davetli olunan bir buluşma olduğunu gösterir. Misafir olabilmek için ev sahibinin çağrısı gerekir.
Tasavvufî Yorumlar: Kalbin Çağrısı
Tasavvuf ehli bu daveti daha derinden yorumlar. Onlara göre her kul Kâbe’ye çağrılmaz; çağrılanlar, kalbi hazır olanlardır. Abdülkadir Geylani (ks) der ki:
> “Kalbin Kâbe’ye gitmeye hevesi varsa, bil ki o heves, ev sahibinden gelen bir çağrının yansımasıdır.”
İmam Rabbânî (ks) ise şöyle buyurur:
> “Kâbe’ye zahiren gitmek kolaydır; asıl mesele, kalben o Beyt’e yönelip Beyt’in Sahibine ulaşmaktır.”
Bazılarına defalarca gitmek nasip olur, bazılarına bir kez bile nasip olmaz. Çünkü çağrı sadece bedenlere değil, ruhlara yapılır.
Risale-i Nur’da Hac ve Umre
Bediüzzaman Said Nursî, Lem’alar adlı eserinde haccı “semavî bir kongre, ilahî bir davet, iman kardeşliğinin bir meşheri” olarak tanımlar. Hac ve umreye gitmenin, kişinin nefsini terk ederek yalnızca Allah’a yönelmesiyle mümkün olacağını ifade eder:
> “Haccın manası, her şeyi geride bırakıp sadece Allah’a yönelmektir. Bu yöneliş, ancak kalpteki dünyevî engeller kalktığında gerçekleşir.”
Kimler Çağrılır?
Sonuç olarak hac ve umreye çağrılanlar:
Maddî ve manevî hazırlığı olanlardır.
Kalbi Allah’a yönelmeye meyyal olanlardır.
Allah’ın “Gel!” dediği, ilahî programda ismi yazılmış olanlardır.
Bu çağrı ne mal varlığına, ne sosyal statüye, ne de yaşa bakar. Belki bir ömür biriktirir ama gidemeyiz; belki bir anda olur ve kendimizi Beytullah’ın önünde buluruz.
Bu yüzden şöyle dua etmek gerekir:
> “Allah’ım, Senin davetine mazhar olanlardan eyle beni. Kalbimi hazır, bedenimi muktedir kıl.”
---
Kaynakça
1. Kur’ân-ı Kerîm, Âl-i İmrân Suresi, 97. Ayet
2. Ebû Dâvûd, Menâsik, 1
3. İbn Mâce, Menâsik, 5
4. Abdülkadir Geylani, Fütuhul Gayb
5. İmam Rabbani, Mektubat
6. Bediüzzaman Said Nursî, Lem’alar, 14. Lem’a