Mir Murat Demir

NE YAPSANDA SIKINTI OLACAK!

Mir Murat Demir

Sıkıntılar, zorluklar, acılar, gaflar, hatalar ve neler neler var ki, bizim hayatımızın içerisinde hep var olacaklar, değişen sadece skalada ki değeri, azlığı ya da çokluğu. Sana çok gelen otuz derece sıcaklık bir başkasına serinlik ve ferahlıktır. Sıkıntı vardır, yansıma şekline, yaşam ortamına, coğrafya ve bakış açısı, değerlendirme kıstası gibi çok sebeple farklı algılama ve değerlendirmelere de sebep olur. 
Birimiz için sahip olduğu para miktarı zenginlik sayılırken bir diğeri için sahip olduğu para miktarı beriki kadara düşmüşse artık kendisini yoksul olarak ifade etmesine sebeptir. Para, mal, mülk, meta, somut varlıklardan ya da yokluklardan ziyade insan olarak soyut bakış açılarımızda ki değişkenlik temamız. Bazımız için karşı zemin hedef, olduğu hal ıstırap iken aynı durum bir başkası için ıstırap kabul edilen yer ve hal hedeftir. İnsanların kendilerine has nasıl ses tonları var ise her kişiye özel, ayrı ayrı, benzer gibi olsa da farklı ve kişiye has, ayrıntıda mutlak farklıdır.
İşsiz olan ya da işini kaybetmiş birisi kendisini tedirgin ve ıstıraplı olarak anlatır ve tanımlar, tuhaftır ki, iş sahibi olan, iş bulan, çalışma şansı olanda kendisini ıstıraplı ve sıkıntılı olarak anlatır, tarif eder. Sahip olunan ruhsal durum, soyut etiketlenme halleri değişim gösterse de ıstıraplı olma, acı çekme, tedirgin olma şekli ekseri değişmemekte. Seviyor, seviliyor, birlikte değil, ayrı ayrı yaşıyor ve aşk acısı çekip hasret duygusunu zirvesinde duyumsuyor, akabinde doğaldır ki ıstırap çekiyor. Aynı kişiler tüm sorunları nötr hale getirmeyi başarıp ayrılık sürecini sona erdiriyor ve bir arada, sevgi ile kurdukları yuvalarında ve aşk ile çift olarak yaşamaya başlıyorlar. Ayrı kalınan süreçte duyulan özlem ve hasretten kaynaklı ıstırap bir arada yaşamanın başladığı süreçte sıkıntıya eviriliyor. Tümü ve hepsi demenin bilimsel bir dayanağı, araştırma sonucu elde edilen bir tespit elde edilmemiş olsa da ekseri durum böyle seyrediyor. İnsanımız öngörülerinde mi yetersiz ve eksik kalıyor yoksa hiç kimse göründüğü gibi olabilme erdemine sahip olmadığından mı? 
Acaba fark edemediğimiz mazoşist bir ruhsal özelliğe sahibiz ya da bu özelliği ruhumuza kendimiz giydirmişiz de fark edememiş miyiz? Neden öncesinde de sonrasında da mutsuz ve umutsuz olmayı kendimiz için vazgeçilmez bir mecburiyet gibi sahipleniyoruz? Yanlış değerlendirme yapmak bir matematik işleminde yanlış hesap yapmak gibi, farkına varıldığında düzeltmekte insan işi hata yapmışım demekte. Kaosu yaratan ve kendisine yaşatan insanın kendisi iken bu durumu bilmekle birlikte kaosun içinde debelenip durması, acı ve ıstırapla baş başa kalması tuhaf değil mi? Çözümler, problemin kendi içeriğinde ve ayrıntılarında sırıtır vaziyette durup yansımaları insanın aklına da hislerine de mantığına da ulaşmaktadır. İnsanın yapması gereken kendisine ulaşan bu verilerle bir çözüme varmak ya da çizip üzerini yeniden en baştan başlamak, her iki durumda da acı, ıstırap yok, mutluluk beklentili umutla yürünen bir yol var ve tamamıyla insani.

Yazarın Diğer Yazıları