Maalesef toplumumuzun en çok gerçekleştirdiği ya da hayata geçirdiği şey eleştirmektir. Gerekli gereksiz, her kesimi, her olayı eleştirir..
Başta toplumu geniş anlamda eğiten, yönlendiren bilim ve düşünce insanları, ilâhiyatçılar, din adamları, Yerel yöneticiler, hatta siyasetçiler olmak üzere her kesimin eleştirilmeye ihtiyacının olduğu, toplumların her alanda gelişip yükselmesinde bunun büyük payının bulunduğu açıktır. Eleştirdiği konu hakkında bilgisinin olup olmadığının hiç bir önemi yoktur yani. Yeter ki bir konu olsun… ver Allah’ım Ver…
Bir memleket düşünün.. Yıkık virane olmuş. Her yönümüz ile perişan olmuşuz. 6 Şubat depremi sonrası, insanların nasıl bir ve birlik olduğunu kısa bir zamanda olsa görmüş olduk. Bu dönemden kısa bir zaman sonra eleştirilerin ardı arkası gelmedi. Şu gün olmuş depremden 20 ayı geçmesine rağmen sadece eleştiri yapmayı becerebiliyoruz. Nerden geliyor bu özgüven onu da anlamakta zorlanıyoruz …
Düşünüyorum Malatya’da siyasetçilerden tutun da, Yerel yöneticilere kadar , stk ve oda başkanlarına varan, akabinde yetmedi basın mensupları, aho aho oda yetmedi vur patlasın çal oynasın, temizlik işçilerine kadar varan eleştiri. Edward Hubbard demiş ki, “Eleştiriden kaçınmak istiyorsan, hiçbir şey yapma, hiçbir şey söyleme, hiçbir şey olma."
Şunu bilmek gerekir ki, yapıcı eleştirel ortamın oluşmasının birinci şartı, toplumda bir müsamaha, hoşgörü kültürünün de varlığıdır. Elbette hoşgörü, öncelikle güçlülerin sahip olmaları ve sergilemeleri beklenen bir ahlâkî erdemdir. En büyük güç devlet olduğuna göre, hoşgörünün öncelikle devleti yönetenlerde bulunması gerekir. Öyleyse hoşgörü aynı zamanda siyasi bir erdemdir ve özellikle demokrasinin varlık şartlarındandır. Başka yönetim şekillerinin başarılı olmasında da hoşgörünün her zaman büyük payı olmuştur.
Malatya’da basın bağlamında çok kıymetli ağabeylerim mevcuttur. Kıymetli dediğim tüm basın mensubu ağabeylerim ve kardeşlerim hep hoşgörü içerisinde eleştirilerini yaparlar. Yani bir insana lakap takarak, ahlaki yönden yoksun bir şekilde değil…Bir Kızıldere atasözü derki; “Bir kilometre onun ayakkabılarında yürümeden önce kimseyi eleştirme.”. Kısacası, eleştirmek rastgele yapılacak bir iş değildir. Eleştiri; bilgi, birikim; ahlak, erdemlik ister…
“Kusursuz bir eleştirmen önyargıları, çekememezliği olmayan çok bilgili, çok zevk sahibi bir sanatçı olmalı. Öylesini bulmak da kolay değil.”Voltaire
Türkiye'de özellikle de sosyal medyanın yükselişiyle birlikte, zaten ülkemizde ve Dünya'nın geri kalanının çok büyük bir kısmında bugüne kadar pek de yer etmemiş "eleştiri kültürü"nün giderek daha da fazla yozlaştığını görmekteyiz.
İnsanlar eleştirdikleri kişi, grup, fikir ve oluşumları daha iyiye götüren, eksiklerini kapatan, onlara güç katan argümanlar üretmekten ziyade; birbirini yermek, zayıflatmak, açıklarını yüzlerine vurmak, alay etmek, hafife almak amacıyla, sivri dilli, üzerinde iyi düşünülmemiş ve zaman harcanmamış, eleştirilen konunun detaylarına dair hiçbir bilgi sahibi olmaksızın eleştiriler yapmayı seçiyorlar. Kısaca birçok insan, eleştirinin en kolay yolu olan, kimsenin duymak veya zaman kaybetmek istemeyeceği yıkıcı eleştiriler üretiyorlar. Bu da, egoist bir zeka yarışına ve üretici olmayan polemiklere neden oluyor.
Bir eleştirinin yapıcı olabilmesi için, öncelikle eleştirinin geçerli bir eleştiri olması gerekmektedir. Birçok insan ne yazık ki aklına gelen ilk şeyi yorum olarak ifade etmeyi "eleştirmek" olarak görmektedir.
Deprem bölgesindeki şehirlerin yeniden ayağa kaldırılması için başlatılan seferberlik sürüyor. Bir yandan yıkılan binaların yeniden inşasının hazırlıkları yapılırken, bir yandan da inşaatlar yükselmekte.
Ülkemiz bu süreçte ortaya koyduğu birlik beraberlik duygusuyla ilk günden beri millet olmanın gerekliliğini en güzel şekilde sergiliyor. Bu necip millet böylesi zor günlerde tarihten bu yana birlik olarak yaralarını sarmış, küllerinden doğmayı bu birliktelikle sağlamıştır. Bugün de tarihi bir döneme tanıklık ediyoruz.
Malatya Valisi Seddar Yavuz beye olan ziyaretimizde bu güzel sözlere şahit olduk. Milletimiz destekleriyle, devletimiz iradesi ve gücüyle en kısa sürede bu yaraları saracaktır. Yeterki eleştiri dozajını yapıcı hale getirelim. Bu memleket bizim. Kimlik ve hafızamız belki kalmayacak, Kışlamız, Fuzulimiz, Emeksiz, Akpınar, Beş Konaklar, Kanalboyu, Kernek daha sayamadığım yerlerde çocukluğumuzun , gençliğimizin olduğu gibi olmayacak. Ama unutulmamakı ki, gelecek olan nesillerimize iyi bir şehir kuruluyor, bu anlamda eleştirileri daha edepli yapma zorunluluğumuz var.
Yerel yöneticilerimizi, STK’larımızı, Oda Başkanlarımızı, Derneklerimizi eleştirmek ebetteki hakkımızdır basın mensubu olarak ki yapıcı olarak bir çok konuda da bu eylemimizi gerçekleştirdik. Eleştiride amaç, kendi fikrinizin karşıdakine aktarılmasından ibaret değildir. Bu nedenle bir eleştiri içerisinde sadece ne düşündüğünüzü söylememeli, kişinin neleri daha iyi yapabileceğinden bahsetmelisiniz. Her zaman amacınız, adeta tamamıyla fedakar bir şekilde kendinizi konudan soyutlayıp, karşı tarafı daha da iyi bir pozisyona çekmek için neler yapabileceğinizi düşünmek ve aktarmak olmalıdır. Bu çaba, neredeyse her zaman etkili yapıcı eleştirilerle sonuçlanacaktır. Eğer bunu yapamıyorsanız, muhtemelen iyi bir eleştirmen değilsiniz demektir.
Makalemin sonunda ‘Malatya’ ile ilgili özlü sözlerle bitirelim..
Övünmek gibi olsun çok şükür Malatyalıyız.
Malatyalıyız yeter ki sevgimiz olsun…
Tüm hayallerime ulaşmam için sana ihtiyacım var Malatya
Toprak Malatya’nın olduğu için mi böyle güzel kokar.
Malatya’da bazı şeyler anlatılamaz; Çayını demler, türkünü dinlersin…
Adı güzel kendi güzel… Malatya.
İyi niyetler, güzel yürekler, Sevgi dolu bakışlar hepsi sende Malatya.
Sevgiyle, muhabbetle ve birlik beraberlikle olmanız duasıyla Malatyam….