Öyle bir şey düşünün ki bir ülkeyi yönetmeye talip olacaksınız, halka huzur ve refah getirmeye söz vereceksiniz; sonra da partinizin yargı ile olan meselesinde, sizlere fiili destek vermeyen ya da destek açıklamasında bulunmayan kişi ve kuruluşlara yönelik boykot çağrısında bulunacaksınız. Devlete vergi veren, halkı istihdam eden, binlerce ailenin geçimini sağlayan şirketleri batırmaya yönelik boykot kararı alacaksınız. Ondan sonra da bu ülkeyi yönetme adına bu halktan yetki isteyeceksiniz. Bu yapılanlarla bu istek karşılanır mı sizce? Bu en hafif tabirle bindiği dalı kesmekten öte bir şeydir. Bir millete yapılabilecek en büyük hakaret, milleti kandırılabilecek kitle olarak görmektir. Ancak bu milletin ne zekâsı geri ne de basireti kapalıdır. Bu millet olayları analiz eder sentezler ve ona göre karar verir. Ben biliyorum ki bu halk, her devirde ne yapacağını çok iyi bilmiştir.
Herkes sizi desteklemek zorunda değildir. Kimse inandıklarınıza inanmak, sizin gibi düşünmek, doğrularınıza doğru demek, yanlışlarınıza göz kapatmak zorunda değildir. Böyle beklentiye girdiyseniz demokrasiden, hoş görüden ve farklı fikirlere tahammül etmekten bahsetmeyin. Elinde boykot gücü varken, farklı düşünenlerin ekmeğine el koymaya çalışanların, iktidar olunca neler yapabileceklerinin hayali bile çok korkunç görünüyor.
AVM, basın kuruluşu, kahve markası, kırtasiye, otomobil, oto gaz-petrol, mobilya, bahis bayileri ve daha birçok sektör boykot listesinde yer alıyor. Özellikle milli olan, dünya çapındaki markalarla rekabet eden yerli markaların seçilmesinin arka planındaki karanlık fikir her tarafınızdan fışkırıyor. Boykot sonucunda devletin ekonomisini sekteye uğrar, vergi geliri azalır, halk kutuplaşır, yabancı markaların pazar alanı genişler, istihdam azalır işsizlik çoğalır, yerli firmalar batar, üretim değil tüketim toplumu olur ve nihayetinde eskiden olduğu gibi sömürge haline geliriz. Dünyanın tank, araba ve uçak gibi stratejik ürünler ürettiği yıllarda, yılda 3 ay çalışan şeker fabrikaları ve bez fabrikalarıyla övünen ülkelere döneriz.
Maalesef ülkemizdeki siyaset partizanca politikalar geliştiriyor. Rakip partinin 1 kaybetmesi uğruna devletin 10 kaybetmesine razı olacak kadar gözleri karartmış siyasilere sahibiz. Oysaki siyasi partilerce geliştirilecek politikalar, önce devlete ve millete fayda vermeli; sonra da siyasi partiye getirim sağlamalıdır.
Devletin ve halkın çıkarları, parti ve siyasi çıkarların üzerinde tutulmadır. Bu tutum muhalefet için de iktidar için de böyle olmalıdır. Bu anlayış üzere siyaset geliştiren parti liderleri önce devlete sonra da partiye kazandırır. DES böyle der.
Veysel FIRAT